Meme Kanserinde Yeni Tedavi

meme(1)Erken tanı ile tedavi edilebilir hastalıklar arasında yer alan meme kanseri, geliştirilen yeni tedavi teknikleriyle kadınların kabusu olmaktan çıkıyor! ROLL tekniği de bunlardan biri… Bu teknik sayesinde ele gelmeyen tümörler doğru ve yeterli olarak çıkarılıyor ve memede görünüm bozukluğu oluşmuyor…
İstanbul Meme Derneği, Meme Bilimi Derneği ve Kocaeli Meme Hastalıkları Derneği’nin bir araya gelerek düzenlediği İstanbul Meme Kanseri Konferansı ve Ulusal Meme Kanseri Konsensus Toplantısı’nda Türk ve Harvard, Nottingham, Florida ve Pittsburgh Üniversitelerinden yabancı hekimler meme kanserine dair yeni tedavi yöntemlerini ele aldı.
İstanbul Meme Kanseri Konferansı Başkanı Prof. Dr. Cihan Uras, özellikle meme kanseri cerrahisindeki yeniliklere dikkat çekti ve ROLL tekniğine değinerek, “Meme kanseri tarama programlarının geliştirilmesi ile çok erken evrede küçük kanserler saptanabiliyor. Bu küçük kanser odaklarının çıkarılabilmesi için ameliyat öncesi tel veya radyoaktif madde ile (görüntüleme yöntemleri altında) işaretlenmesi gerekiyor, radyoaktif madde ile bu tümörlerin işaretlenerek cerrahi olarak çıkarılması (ROLL tekniği) yeni bir yöntemdir. Burada tümör içerisine radyoaktif madde verilmekte ve ameliyatta (gama prob) dedektör aracılığı ile onkolojik prensipler için yeterli olacak bir meme dokusu ile birlikte tümör çıkarılmaktadır. Bu yöntem sayesinde ele gelmeyen tümörler doğru ve yeterli olarak çıkarılmaktadır. Gereksiz yere fazla meme dokusu çıkarılmadığı için memede görünüm bozukluğu oluşmamaktadır” diye konuştu.
ROLL tekniğinin koltuk altındaki bezelere de uygulandığını söyleyen Uras, “Aynı zamanda bu işlemle birlikte koltuk altındaki ilk beze (sentinel lenf bezi) de bulunarak çıkarılmaktadır (SNOLL tekniği). İlk bezede kanserli hücre yok ise geri kalan bezeler gereksiz yere alınmamaktadır. Bu da kadınları koltuk altı bezelerinin tümü alındığı zaman ilerideki yaşamlarında karşılaşabilecekleri; örneğin kol şişmesi gibi, sorunlardan korumaktadır” dedi.

Yaş İlerledikçe Risk Artıyor

Ulusal Meme Kanseri Konsensus Toplantısı Başkanı Prof. Dr. Vahit Özmen ise, hekimler tarafından bire bir yürütülecek sağlık danışmanlığı sistemiyle meme kanseri riski altında bulunan kadınların sistematik olarak taranabileceğine, randevulu ve ücretsiz olarak gerçekleştirilecek bu tip taramalarla erken tanı sisteminin Türkiye’de de başarıyla hayata geçirilebileceğine dikkat çekti.  Prof. Dr. Vahit Özmen, “Düzenli tarama sayesinde erken tanı olanaklarının artması bugün dünyada pek çok kadının hayatını kurtarıyor. Tıp dünyasındaki gelişmeler sayesinde erken tanı koyulması durumunda artık meme kanseri neredeyse tümüyle tedavi edilebilen bir hastalığa dönüşmek üzere. Bu yüzden yapılan bu çalışma erken tanının önemine dikkat çekiyor ve Türkiye’nin bu konudaki risk haritasını çıkarmayı hedefliyor. Çalışmanın sonuçları meme kanserinde erken tanı konusunda sağlık sisteminde atılacak adımlar konusunda da önemli ipuçları verecek. Sağlık Bakanlığı ve Avrupa Birliği Sağlık Mevzuatı 50 yaşından itibaren her kadının, iki yılda bir mamografi çektirmesini öneriyor. Yüksek risk grubundaki kadınların bu yaştan önce kontrole girmesini gerekli görüyor. Bu konuda son kararı ise doktorla birlikte vermek gerekiyor. Kadının risk sınırlarını en iyi doktor belirleyebilir. 50 yaş üzerindeki kadınların meme kanserine yakalanma riski daha genç olanlara göre daha fazla. Yaş ilerledikçe meme kanseri sıklığı artıyor” diye konuştu.

Kitle Belirmeden Kanser Tanısı Mümkün

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, meme kanserinde erken tanının önemine dikkat çekti ve günümüzde cerrahi işlemlerin geliştiğini söyleyerek, şu bilgileri verdi:
“Meme kanserinin erken tanınması, şifa şansını artırmaktadır. Meme kanseri için tarama mammografisi çekilmesine 40 yaşından itibaren başlanmaktadır. Düzenli mammografi çektiren kişilerde, bu yöntem ile daha memede kitle belirmeden önce kanser tanısı konulabilmektedir. Yüksek riskli hastalarda, mammografiye ek olarak meme ultrasonografisi ve magnetik rezonans (MR) ile görüntüleme önerilmektedir. Bazen mikrokalsifikasyon adı verilen minik kireçlenmekle odakları görülebilmekte ve bu odaklardan biyopsi alınabilmektedir. Bazen de, elle muayenede fark edilemeyen bu küçük odaklar, telle işaretlenerek, cerrahi girişimle çıkartılmaktadır. Biyopsi sonucuna göre, kanser olduğu saptanan lezyonlar, daha geniş olarak çıkartılmakta ve bu arada koltuk altı lenf bezleri de kontrol edilmektedir. Günümüzde,  bazı özel durumlar dışında, memenin yalnızca sınırlı bir bölümü çıkartılmakta ve koltuk altına da eskisi kadar geniş bir girişim yapılmamaktadır.”

9 Kadından 1’i Meme Kanserine Yakalanıyor

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Dülger ise meme kanseri ile ilgili istatistiki bilgiler verdi:
“Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü olup, kadın kanserlerinin yüzde 23’ünü oluşturmakta ve kadınlarda ölüm nedenleri arasında en ön sırada yer almaktadır. Yaklaşık 9 kadından birisinin meme kanserine yakalanacağı göz önüne alındığında bu hastalığın önemi ortaya çıkmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2002 yılı verilerine göre 1.152.000 yeni meme kanseri olgusu ve 411.000 meme kanserinden ölüm olduğu rapor edilmiştir. Türkiye’de düzenli bir kayıt programı olmadığından kesin bir rakam söylemek güçtür. Ancak mevcut verilere göre doğu bölgelerimizde 20/100.000, batı bölgelerimizde ise 40-50/100.000 oranında bir sıklıktan söz edilebilir. Eğitim düzeyinin yüksek olduğu, sağlık güvencesi ve ekonomik durumu daha iyi olan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi batı illerimizde erken evre meme kanserinin görülme oranları %50 -%80 civarında iken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, ileri evre meme kanserlerinin görülme oranı %70’ler civarındadır.”