“Tiroid kanseri” vakalarında artış

KIBRIS’ın araştırmasına göre; sadece Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde takip edilen tiroid kanseri vakası 400’e ulaştı

Nedeni henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, ülkemizde meydana gelen tiroid kanseri vakalarında ürküten artışlar yaşanıyor. KIBRIS’ın elde ettiği bilgilere göre; Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi, Endokrinoloji ve Nükleer Tıp uzmanlarının takibi altında şu an yaklaşık 400 tiroid kanseri vakası var. Özel klinik ve hastanelere başvuranlarla, Güney Kıbrıs’ta tedavi olanların sayısı bilinmiyor.
Kadınlarda nodül bulma oranının yüzde 30’un üzerinde olduğunu belirten uzmanlar, biyopsiler arttıkça, doktora başvuranların sayısında da artış yaşandığını ifade ediyor.
Ameliyat veya tedavi gerektirmeyen nodüllerin yanı sıra, 2.5 santimin üzerindeki vakalarla karşılaşıldığını belirten uzmanlar, ülkemizde son 10 yılda tiroid kanseri vaka sayısında ciddi artışların olduğuna dikkat çekiyor. Sadece Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde her ay 4 veya 5 yeni vakayla karşılaşılıyor.
Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, çevresel faktörler, kimyasallar, stres, radyasyon, toksik maddeler ve hormon bozukluğu gibi birçok nedenin tiroid kanserini tetiklediği düşünülüyor.
Ülke genelindeki devlet hastanelerine başvuran ve tiroid kanseri teşhisi konulan kişi sayısı, 2000’den 2011 yılına kadar 167’ye ulaştı. Eldeki imkanlarla söz konusu rakamın daha az veya fazla olma olasılığı göz önünde bulundurulduğunda, 2000 yılında saptanan 6 tiroid kanseri vaka sayısının, 2011’de 78’e yükselmesi dikkat çekti.
Uzmanlar, tiroid kanseri veya tiroid hasta sayısının artışındaki birincil nedenin, ülkedeki tanı ve teşhis yöntemlerinin ilerlemesine bağlıyor.
Uzmanlar, guatr, hipertiroidi, hipotiroidi ve otoimmün (bağışıklık sistemi) hastalıkları olarak tiroid bezi rahatsızlıklarının da, ülkede artış gösterdiğine dikkat çekti.
Uzmanlar, ayrıca ülkemizde “Hashimoto tiroidi” olarak bilinen bağışıklık sistemine bağlı gelişen türün daha sık görüldüğünü vurguladı.
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı, İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. F. Tümay Sözen ile Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Servisi Klinik Şefi Dr. Hasan Sav, tiroid hastalıklarında görülen artışla ilgili KIBRIS’a konuştu.
Giderek artıyor
Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi, Endokrinoloji ve Nükleer Tıp uzmanlarının, takibi altında şu an yaklaşık 400 tiroid kanseri vakası olduğu belirtildi.
Ancak, Sağlık Bakanlığı’nın resmi web sitesinde yer alan istatistiklere göre son 11 yılda tanı konulan tiroid kanseri vaka sayısı 167.
Sağlık Bakanlığı’nın istatistiki verilerine göre, 2000 yılından 2011’e kadar olan sürede, 167 tiroid kanseri vakası görüldü.
1987-1999 yılları arasında tiroid kanseri vakasıyla ilgili hiç rakam belirtilmezken (böyle bir sistem yoktu), 2000 yılından itibaren söz konusu hastalıkla ilgili elde edilen veriler giderek artış gösterdi.
Özellikle 2011 yılında tiroid kanseri hastası 78 kişinin olması, durumun ciddiyetini ortaya koydu.
Verilere göre, 2000’de 6; 2001’de 4; 2002’de 4; 2003’te 13; 2004’te 13; 2005’te 12; 2006’da 14 (3 erkek-9 kadın); 2007’de 9 (erkek yok-9 kadın); 2008’de 2 (erkek yok-2 kadın) 2009’da 8 (2 erkek-6 kadın); 2010’da 4; 2011’de 78 (11 erkek 67 kadın) tiroid kanserine yakalandı.
2006 yılından itibaren tutulan verilerde, cinsiyete göre hastalık dağılımı da ele alınmaya başladı. Buna göre, tiroid kanserine yakalanan vakaların birçoğunun kadın olduğu dikkat çekiyor.
Hastalığın çeşitleri var
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı, İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. F. Tümay Sözen, vücudumuzda hormon salgılayan organlara endokrin bezleri veya organlar denildiğini belirterek tiroidin tanımını şöyle yaptı:
“Tiroid bezi, tiroid hormonları dediğimiz hormonları salgılayan bir endokrin organdır Salgıladığı hormonlar vücudun birçok fonksiyonunu etkiler. Örneğin kalbin kasılma gücü, kalp atım sayısı, barsak hareketleri, metabolizma hızı, saç sağlığı, ter bezi çalışması, zihinsel faaliyetler, uyku vs gibi”..
Sözen, tiroid bezi hastalıklarının, ‘guatr’ (nedeni ne olursa olsun tiroid bezinin büyümesi), fazla çalışması (hipertiroidi), az çalışması ( hipotiroidi), otoimmün hastalıkları (tiroitler) ve kanserlerinin en belli başlı hastalıkları olduğunu söyledi.
“Hashimoto tiroiti” fazla görülüyor
Sözen, Kıbrıs’ta tiroid hastalıklarının oluşum nispetini gösteren epidemiyolojik bir araştırma olup, olmadığını bilmediğini belirterek iki buçuk yıl içerisinde en sık gördüğü tiroid hastalığının “Hashimoto tiroiti” denilen tiroid hastalığı olduğunu ifade etti. Sözen, söz konusu hastalığın aynı ailenin birçok ferdinde bulunabildiğini söyledi.
Vücudun bağışıklık sistemindeki bazı değişiklikler nedeniyle tiroid bezine karşı oluşan bazı antikorların tiroid bezinin yapısını bozarak onun çalışmasında değişiklikler yarattığını anlatan Sözen, “Biz tıbbi olarak buna otoimmün hastalık diyoruz. Tıbbı açıdan tiroid kelimesi, tiroid iltihabı manasına gelirse de burada mikrobik bir iltihap söz konusu değildir ancak, tiroid bezinde oluşan dokusal ve hücresel değişiklikler, bir iltihapta görülene benzediğinden, hastalık ilk defa Hashimoto isimli araştırmacı tarafından tarif edildiğinden, onun adıyla Hashimoto tiroidi diye anılmaktadır” dedi.
Sözen, bu hastalığın sıklığının, giderek bütün dünyada, Türkiye ve Kıbrıs’ta da arttığını vurguladı.
“İyotlu tuzlar sorumlu olabilir”
Prof. Dr. Sözen, söz konusu hastalığın kadınlarda daha sık görüldüğünü ifade ederek kadınlarda yılda binde 3.5, erkeklerde ise binde 0.8 oranında görüldüğünü söyledi.
Tiroid hastalığının her yaşta görülebildiğini, yaşla görülme sıklığının arttığına işaret eden Sözen, diyetteki iyodun yeterli olduğu bölgelerde hastalığın daha sık görüldüğünü belirtti.
Sözen, son yıllarda Türkiye’nin de dahil olduğu birçok ülkede tuzların iyotlanmasının bu artıştan sorumlu tutulduğunu söyleyerek “Kıbrıs’ta önceki yıllarda yapılmış bir araştırma, iyot eksikliği olmadığını göstermiştir ve iyotlu tuz satışının yaygın oluşu, belki sorumlu olabilir, araştırılmayı gerektirir” dedi.
“Soğuk nodüller tiroit kanserinin belirtisi olabilir”
Sözen, tiroid bezinde mevcut, çevre dokusundan kıvam olarak farklı, yuvarlak veya oval oluşumlara “nodul” denildiğini halk arasında “topak” olarak ifade edildiğini söyledi.
Toplumda iyot eksikliği derecesiyle, göreceli olarak artan bir durum olduğunu ifade eden Sözen, ilerleyen yaşla da görülme sıklığının arttığını belirtti.
Sözen, doğum sayısının fazlalığı, guatrojen gıdalar kullanımı, sigara, stres, boyun bölgesinde radyasyona maruz kalma nodül oluşma riskini artırdığının altını çizdi.
Sözen, şöyle devam etti:
“Nodüller, ultrasonografik olarak değerlendirilir, görüntülerine göre hipoekoik (soğuk) veya hiperekoik (sıcak nodül), izoekoik (normal yapıya yakın) diye değerlendirilirler.
Sıcak nodüller fazla tiroid hormon salgısı yapabilen genelde iyi huylu, izoekoikler iyi huylu, soğuk nodüller ise kanser açısından şüpheli olan nodüllerdir.
Soğuk nodüller bazen bir tiroid kanserinin belirtisidir. Sayısı tek olduğunda bunun habis bir tümör olma olasılığı % 4.5, sayısı fazla olduğunda % 4.1’dir.
Bu nedenle, ince iğne aspirasyonu tabir edilen yöntemle, iğne ile nodülden hücre alınır. Bu alıntı hücreler soğuk nodüllerde kanser açısından patolojik değerlendirilmesi yapılması gereken nodüllerdir.”
Hipertiroidi belirtileri
Tiroid hastalığının fark edilmesinin, tiroid bezinin çalışmasını etkileyip etkilememesine göre değiştiğini anlatan Prof. Dr. Tümay Sözen, “Örneğin, bir nodül varlığında tiroid normal hormon salgısını devam ettiriyor ise, hasta tarafından bu nodül fark edilmeyecek boyutta ise, bir doktor muayenesi sırasında boyunda nodül ele gelebilir veya başka bir nedenle yapılmış boyun ultrasonografisi veya çekilen bir göğüs (Akciğer) filminde, ya da tomografisinde vs aşağı doğru büyümüş bir tiroid olarak fark edilebilir” dedi.
Sözen, tiroid patolojisinin, bezin az veya çok hormon yapımıyla, hastada buna ait şikayetler yaratabileceğine işaret ederek, örnek verdi:
Fazla çalışması (hipertiroidi) halinde; aşırı sinirlilik, uykusuzluk, kendini huzursuz hissetme, çarpıntı, aşırı terleme, saç dökülmesi, iştah artışı ve buna eşlik eden kilo kaybı, el titremesi, merdiven çıkarken bacaklarda yorgunluk hissi, halsizlik, kadınlarda adet düzensizliği vs olabilir.
Tiroidin fazla çalışması bazen gözde de iritasyon, sulanma, batma şikayetleri ve göz küresinin ileri fırlaması ile birlikte (ekzoftalmus) olabilir ( Graves Hastalığı).
Hipotiroidi belirtileri
Bunun aksine bezin az çalışması (hipotiroidi) halinde uyku fazlalığı, halsizlik, konsantrasyon bozukluğu, terleme azlığı, saç dökülmesi, enerji eksikliği vs hasta tarafından fark edilir.
Dikkat edileceği gibi, hormon fazlalığı veya eksikliğinde; saç dökülmesi, halsizlik, kadınlarda adet düzensizliği gibi ortak bazı belirtiler vardır.
Dolayısıyla bir doktor tarafından muayene edilerek, muayene bulguları da değerlendirilmelidir. Çünkü belirtilen şikayetler birçok hastalıkta da bulunabilir.
Halkımızda, tiroid bezinin az çalışmasının (hipotiroidizm) metabolizmayı yavaşlattığı bu nedenle aşırı kilo alındığı şeklinde ön yargı vardır. Oysa aşırı kilo alma tablonun önemli bir parçası değildir. Bir miktar yağ dokusu artışı olursa da vücutta su tutulumuna bağlı kilo artışı daha ön plandadır ve hatta tedaviye başlandığında, hasta zayıflamadığı (yağ dokusu azalmadan) halde, terazide kilo azalması en önce fark edilen değişikliktir.”
“Kanda tayin edilir”
Prof. Dr. Sözen, tiroid hastalıklarının tanısında tiroid bezinin fonksiyonel durumunu yani normal, fazla veya az çalıştığını gösteren, tiroid hormonlarının “Serbest T3( FT3) ve Serbest T4(FT4) ve TSH” denilen uyarıcı hormonlar olduğunu ve kanda tayin edildiğini belirtti.
Altta yatan patolojinin aydınlatılmasında, tiroglobulin ve tiroidantikorları denilen Anti TPO, Anti Tg’nin kanda tayinin önemine değinen Sözen, görüntüleme yöntemleri olarak Tiroid ultrasonografisi (ve gerekirse İnce İğne Aspirasyonu), tiroid sintigrafisi yapıldığını ifade etti.
“Stres tetikliyor”
Tiroid hastalığından korunmanın yollarının henüz tam olarak bilinmediğini belirten Sözen, vücudun iyot  yeterliliği ve yetersizliğinin tiroidin bazı patolojilerini artırdığını vurguladı.
Sözen, vücuttaki her maddenin azının da, çoğunun da zararlı olduğuna işaret ederek stresin, tiroidin fazla çalışmasını tetiklediğini, sigara içimi, tiroid hormonu veya iyot içeren bazı ilaçların (amiodaron içeren kalp ilaçları, bazı öksürük şurupları vs gibi), iyotlu tuzun fazla tüketiminin, iyot içeren radyokontrast adı verilen,   radyolojik tetkikler sırasında gerektiğinde kullanılan (anjiyo, tomografi) maddeler veya iyot içermediği halde tiroid fonksiyonlarını etkileyen bir çok (kortizon, lityum içeren ilaçlar vs) ilacın doktor tarafından hastalarının muayenesi sırasında sorgulanması gerektiğini vurguladı.
Bazı tiroid hastalıklarında ailesel ve genetik faktörlerin etkin olabildiğini ifade eden Sözen, “ebeveynimizi seçme şansımız olmadığından bu faktör, değiştiremeyeceğimiz bir faktör olarak akılda tutulmalıdır” dedi.
Sav: Radyasyon etkili
Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Servisi Klinik Şefi Dr. Hasan Sav, tiroid kanseri nedeninin tam olarak bilinmediğini belirterek küçük yaşta radyasyona (tedavi maksatlı da olabilir) maruz kalma, nükleer olaylarda ortaya çıkan radyasyonların hastalığın artışındaki sıklığı artırabileceğini söyledi. Sav, 20’nci yüzyılın en büyük çevre felaketi olarak bilinen Çernobil olayından sonra, söz konusu bölgede kalan ülkelerde bu hastalığın artışının gözlemlendiğini ifade etti.
   Sav, genetik yatkınlıkta öngörülen nedenler arasında tiroidi etkilediği düşünülen çevresel, toksik maddeler, dış faktörler, kimyasallar ve hormonlar olduğuna dikkat çekti. Bunların söz konusu hastalığa etki derecesinin ispat edilemediğini belirten Sav, hormonları etkileyen bazı maddelerin bilindiğini ancak tiroid kanseriyle ilgili net bilginin bulunmadığını ifade etti.
“Teşhis imkânları arttı”
Hastalığın nedenleri arasında çevresel faktörler denilerek muğlak ifadeler kullanıldığını belirten Sav, tiroid kanserinde sadece ülkede değil, dünyada bir artış gözlemlendiğini vurguladı.
Uzman Dr. Sav, tiroid hastalıklarının ülkede artış göstermesindeki nedenin teşhis imkanlarının artmasına bağladı. Tiroid hastalığında teşhis, muayene, tetkikler, ultrasound, tiroid iğne biyopsisi gibi imkanların artık daha kolay olduğunu ifade eden Sav, bu gelişimin erken tedaviye de yardımcı olduğunun altını çizdi.
Sav, duyarlılık, yakın ilişkiler, küçük toplum olmamız nedeniyle insanların kendini kontrol etme veya ettirme sıklığının arttığına işaret etti.
“Son 10 yılda arttı”
Ultrasound yönetimiyle özellikle kadınlarda nodül bulma oranının yüzde 30-50 oranında olduğunu belirten Sav, biyopsiler arttıkça hastalıkla daha sık karşılaşıldığını belirtti.
Sav, ülkemizde son 10 yılda tiroid kanseri vaka sayısında artış olduğunu ifade ederek ayda 4 veya 5 yeni tiroid kanseri vakasıyla karşılaştıklarını söyledi.
Sav, şu an takiplerinde yaklaşık 350-400 tiroid kanseri vakası bulunduğunu vurguladı.
Kanserin her türünde dünya genelinde de artış olduğuna dikkat çeken Sav, teşhis yöntemlerinin gelişmesinin birinci neden olarak görüldüğünü belirtti.
“Hashimoto” en sık görülen

Uzman Dr. Hasan Sav, ülkemizde en sık görülen tiroid hastalığının “Hashimoto” olduğunu ifade etti.
Sav, söz konusu hastalığın vücudun bağışıklık sistemindeki bazı değişiklikler nedeniyle tiroid bezini tahrip etmesiyle oluştuğunu belirtti.
“Hashimoto” hastalığının genellikle hipotiroidi şeklinde seyrettiğini söyleyen Sav, bunun ilaçlarla kontrol altına alınabildiğini ifade etti.
Tiroid hastalığını endokrinoloji ve nükleer tıp uzmanları tarafından incelendiğini belirten Sav, “Tiroid kanserine bağlı ölüm oranı çok düşüktür” dedi.
Tiroid hastalıklarındaki artışta ‘iyot’ kullanımının etkisinin ne olduğu yönündeki soruyu yanıtlayan Sav, şöyle devam etti:
“İyot bir elementtir. Tiroid hormonu yapısında kullanılır. İyot eksikliği guatr, nodül, zekada olumsuzluklar yapar.
1999 yılında Türkiye’de tuzların yasa gereği iyotlu olarak satılmaya başlanmasıyla birlikte, ülkemize de iyotlu tuz getirtilmeye başladı. 1998 yılında bu amaçla Sağlık Bakanlığı olarak yapılan araştırmada, ülkemizde iyot eksikliği olmadığını saptadık. İyotlu tuz kullanımından beş yıl sonra araştırmayı tekrarlayarak durumumuzu yeniden gözden geçirdik. Anlamlı bir artış saptamadığımız için, bu konuda özel bir tedbir alma gereğini duymadık. Yeni bir iyot taraması yapılması planlanmaktadır.
Tiroid hastalığı teşhisi konan bir kişiye doktorunun önerisi doğrultusunda iyot kullanımı ayarlanmaktadır.”Kaynak