Sık öksürenler ‘Plörazi’ olabilir

akciger Kuru ve sık bir şekilde öksürüyorsanız bu haberi okuyun…

Plörezi, akciğerleri çepeçevre saran zarların arasında sıvı toplanmasıyla sonuçlanan hastalıkların genel ismidir. Halk arasında zatülcenp adıyla bilinir. Her yaştan insanda görülebilir. Tüberkülozdan kansere, kalp yetersizliğinden romatizmal hastalıklara kadar 50’den fazla nedeni vardır. Ülkemizde de çok görülen akciğer hastalıklarından biri olan plörezinin nedenleri içinde gençlerde tüberküloz, yaşlılarda ise kanser ve kalp yetersizliği ilk sıralarda gelir. Zatürreenin neden olduğu plörezilere ise her yaşta rastlanabilir.

Plörezinin belirtileri esas hastalığa bağlı olarak değişirse de, kuru öksürük, yan ağrısı ve nefes darlığı gibi belirtiler tüm hastalarda vardır. Ağrı: Hastalığın ilk belirtisi göğüs duvarının tek bir noktasında duyulan ağrıdır. Sırtta, göğüste veya göğsün yan taraflarında olabilir. Ağrının en önemli özelliği, derini nefes alırken, öksürürken, hapşırırken bıçak ucu batar tarzda ve şiddetli olmasıdır. Nedeni, iltihaplanmış akciğer zarlarının solunum hareketleri sırasında birbirlerine sürtünmesidir. Hasta ağırının en çok olduğu noktayı parmağı ile gösterir. İşte, bu nokta dinleme aleti ile dinlendiğinde frotman ismi verilen özel bir ses duyulur. Bu ses hastalar tarafından da işitilebilir ve meşin gıcırtısı veya karda yürürken çıkan seslere benzetilir.

Öksürük: Plörezili hastalarda kuru bir öksürük de hemen her zaman vardır. Nedeni, akciğer zarlarındaki öksürük refleksi doğuran noktaların uyarılmasıdır. Plörezi öksürüğü kurudur, yani hastalar balgam çıkarmazlar. Öksürük, ağrıyı artırdığı için son derece rahatsız edicidir. Hastalar öksürürlerken hasta olan taraflarının üzerine yatarak ağrıyı önlemek isterler.

Nefes darlığı: Akciğer zarları arasında biriken sıvının miktarına bağlı olarak nefes darlığı da vardır. Nedeni, sıvının akciğerleri sıkıştırarak hareketlerine engel olmasıdır. Nefes darlığı, önceleri sadece eforlar sırasında ortaya çıkarken, sıvı miktarı arttıkça oturur durumda bile nefes darlığı hissedilebilir. Sıvı miktarı çok olan hastalar, sırtüstü yatamadıkları gibi, ancak sıvının bulunduğu tarafın üzerine yatmakla rahat edebilirler.

Tüberküloza bağlı plörezi: Ülkemizde en çok görülen plörezi nedenidir. Her yaşta ortaya çıkabilirse de, çocuk ve gençlerde daha sık rastlanır. Hastalık kuru öksürük ve ağrı ile sinsi olarak başlar. Çoğu kez akşamları çıkan hafif bir ateş ve gece terlemesi de vardır. Zamanla iştahsızlık, halsizlik ve kilo kaybı gibi belirtiler de ortaya çıkar. Sıvı arttıkça nefes darlığı da görülür. Kesin tanı için sıvının incelenmesi yeterli olmayıp, akciğer zarından biyopsi yapılması gerekir. 9 aylık tüberküloz tedavisi ile tamamen düzelir.

Zatürreeye bağlı plörezi: Her zaman fark edilmese de zatürree geçirenlerin çoğunda plörezi de meydana gelir. Bu sıvı için özel bir tedavi gerekmez, zatürree için kullanılan antibiyotikler bu sıvının da düzelmesini sağlarlar. Zatürree tedavisi iyi yapılmadığında veya toplanmış olan sıvıda mikroplar varsa bu tür plöreziler ampiyeme (cerahatlı plörezi) dönüşürler. Ampiyemin tedavisi için, göğüs boşluğuna ucu içi su dolu kapalı bir şişeye bağlanmış diren konması ve oradaki cerahat tamamen temizlenene kadar da kalması gerekir.

Kalp yetersizliğine bağlı plörezi: Yaşlılarda daha çok görülür. Yüksek tansiyon, ayaklarda şişme, karaciğerde büyüme, çarpıntı gibi kalp yetersizliğine ait diğer bulgularla birliktedir. Ağrı ve ateş belirgin değildir. Sıvı çoğu kez iki taraflı toplanır. Kesin tanı için sıvının incelenmesi yeterlidir, biyopsi gerekmez. İdrar söktürücü ve kalbin kasılmasını kuvvetlendirici ilaçlarla birkaç gün içinde tamamen düzelir.

Kansere bağlı plörezi: Başta akciğer ve meme olmak üzere birçok kanser türünün en çok metastaz (sıçrama) yaptıkları yer akciğer zarlarıdır. Bu sıvı çoğu kez kanlı bir sıvıdır. Miktarı çok fazla olabilir ve aşırı nefes darlığına yol açar. Kesin tanı için sıvının incelenmesiyle yetinmeyip, biyopsi yapılması uygun olur. Bu hastalar kemoterapi ismi verilen kanser tedavisinden pek yarar görmezler. Önemli olan hastanın rahat etmesini ve kaliteli bir yaşam sürmesini sağlamaktır. Sıvının tekrar toplanmasını önlemek için, sıvı tamamen boşaltılıp içeriye akciğer zarlarının yapışmasına neden olan ilaçların verilmesi gerekir.

Mezotelyoma: Akciğer zarlarından çıkan tümörlerdir. Selim veya habis olan türleri vardır. Habis olanları çok tehlikelidir ve bilinen bir tedavileri de yoktur. Ülkemizde belirli yörelerde (Diyarbakır, Ürgüp…) topraktan çıkarılan ve köylülerin badana yapmakta kullandıkları asbest (amyant) isimli mineral mezotelyomanın en önemli nedenidir. Bu köylerde adeta salgınlar halinde mezotelyomalı hastalara rastlanmaktadır.

Viral plörezi: Özellikle gençlerde görülür. Akciğer zarlarının virüs enfeksiyonudur. Sıvı miktarı genellikle çok fazla değildir. Yüksek ateş yapar. Bazen salgınlar halinde ortaya çıkabilir. Bilinen bir ilacı olmamakla beraber, kendiliğinden tamamen düzelen bir hastalıktır.

Diğer plörezi nedenleri: Plörezcilerin yukarıda sayılanlardan başka daha pek çok nedeni vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

• Böbrek yetersizliği

• Siroz

• Guatr

• Akciğer embolisi

• Romatizmal hastalıklar

Akciğer röntgeni plörezi tanısı çoğu zaman yeterlidir. Kuşkulu durumlarda hastanın yana yatırılarak da filminin çekilmesi gerekebilir. Bilgisayarlı tomografi ile sıvının miktarı, akciğer zarları arasında yapışıklıklar olup olmadığı belirlenebilir.

Torasentez: Akciğer zarları arasındaki sıvının alınmasına torasentez ismi verilir. Yapılması son derece kolay bir girişimdir. Plörezi olan her hastaya torasentez yapılması gereklidir. Halkımız arasında torasentezin zararlı ve tehlikeli bir girişim olduğu şeklinde yanlış bir görüş vardır. Bir kere sıvı alındı mı hastalığın artık hiçbir zaman iyileşemeyeceği ve sıvının hep alınmasının gerekeceği sanılır. Bu son derece yanlış bir düşüncedir. Sıvı alınmasına izin vermedikleri için kesin tanının konamadığı ve tedavi edilebilir bir hastalığın tedavi edilemez bir duruma gelmesi durumu ile çok sık olmasa da yine de karşılaşıyoruz.

Alınan sıvıda ne gibi incelemeler yapılır?

Sıvının içindeki kolesterol, protein ve LDH miktarları ölçülür. Sadece bu ölçümlerin sonuçları ile kalp yetersizliği, siroz, böbrek hastalığı… gibi nedenlere bağlı plörezilerin kesin tanısı yapılabilir.

Sıvıda mikrobiyolojik inceleme yapılır. Bununla sıvıda mikropların bulunup bulunmadığı, hangi cinslerinin olduğu ve hangi ilaçlara duyarlı oldukları saptanır. Zatürreeye bağlı plörezilerde mutlaka mikrobiyolojik inceleme de yapılmalıdır.

Biyopsi: Yukarıdaki incelemelerle kesin tanı konamamışsa, akciğer zarı biyopsisi (parça alınması) şarttır. Hastaya yatağında yapılan kör iğne biyopsileri ile de sonuç alınamamışsa, hastanın genel anestezi altında ameliyatı ile tanıya gidilir.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi

KAYNAK