Sağlık Bakanlığı’ndan Çernobil raporu

Karadeniz’de görülen kanser vakalarıyla ilgili şaşırtıcı açıklama

3 (1) Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırma Çernobil kazasının ardından Karadeniz’de görülen kanser vakalarının artış gösterdiği iddiasını yalanladı. Yayınlanan rapor, kanser vakalarının sayısının diğer bölgelerden farklılık göstermediğini ortaya koydu.
Sağlık Bakanlığı, Çernobil kazasının 24. yıldönümünde ‘Çernobil Nükleer Reaktör Kazası ve Türkiye Üzerindeki Etkileri’ konulu bir çalışma yaptı. Bakanlık, Karadeniz bölgesinin, kanser verileri açısından diğer bölgelere göre bir farklılık göstermediğini vurguladı.
Çalışmada, "Trakya ve Doğu Karadeniz bölgelerinde o tarihlerde yaşayan insanlarımızın aldığı radyasyon dozunun yaklaşık bir akciğer grafisinde alınan doza yakın olan 59 milirem, diğer yörelerde yaşayan insanlarımızda ölçülen radyasyon dozunun ise 50 milirem olduğu tespit edilmiştir." denildi.
Çalışmada, olayın üzerinden geçen 20 yıllık süreçte Karadeniz bölgesinde yaşayanlarda büyük bir tedirginliğin hakim olduğu, bu tedirginliğin sebebinin ise Çernobil kazasından sonra bölgedeki kanser vakalarının artmasına yönelik yaygın inanış olduğu vurgulandı.
Gelişmiş toplumlarda insan hayatını tehdit eden hastalıkların başında, kalp ve damar hastalıkları ile kanser hastalığının geldiği kaydedilirken; 1970’li yıllarda sebebi bilinen ölümler arasında 4. sırada yer alan kanserin, son yıllarda kalp-damar hastalıklarından sonra 2. sıraya yükseldiği ifade edildi. Yapılan projeksiyonlara göre, kanserin 2030 yılında tüm dünyada yılda 20 milyon yeni vaka ve 12 milyon ölümle 1. sıraya yerleşeceği belirtildi.
Bu çerçevede, Karadeniz Bölgesi’nde de kanser vakalarının arttığı, ancak bu artışın Türkiye’nin diğer bölgeleri ve dünya ile aynı paralelde oduğunun altı çizlidi. Artışın ağırlıklı sebepleri, ‘Beklenen yaşam süresinin uzaması ve toplumda ileri yaş nüfus yüzdesinin artması’, ‘Tütün ve tütün ürünlerinde tüketimin artması’, ‘Bulaşıcı hastalıkların ve bunlara bağlı ölümlerin azalması’, ‘Yanlış beslenme ve yaşam alışkanlıklarının artması’, ‘Çevresel kanserojenlerin giderek önem kazanması’, ‘Kayıt sistemindeki düzelme ile gerçekçi sayılara ulaşılıyor olması’ olarak sıralandı.
KARADENİZ’DE KANSER, DİĞER BÖLGELERDEN FARKLI BİR DAĞILIM VE ARTIŞ GÖSTERMİYOR
Çalışmada, geçmiş yıllarda yapılan Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması’na atıflarda bulunuldu. Bu çalışma çerçevesinde, bölge hastanelerinin arşivlerinin taranarak son on yıla ait kanser verilerinin toplandığı ve kanser kayıt merkezlerinin verileri ile karşılaştırıldığı kaydedildi.
Trabzon’daki hastane arşivlerinde kadınlarda meme kanserinin yüzde 18, mide kanserinin yüzde 10.4, kolon kanserinin yüzde 8, kemik iliği kanserinin yüzde 6, troid bezi kanserinin yüzde 4.6, akciğer-bronş kanserlerinin yüzde 4.4 oranında tespit edildiği ifade edildi. Erkeklerde ise akciğer/bronş kanserlerinin yüzde 27.4, mide kanserinin yüzde 9.3, prostat bezi kanserinin yüzde 8.6, mesane kanserinin yüzde 6.9, kolon-rektum kanserlerinin yüzde 6.2 oranında olduğu aktarıldı.
İzmir Kanser Kayıt Merkezi’nin verilerine de yer verilen raporda, kadınlarda meme kanserinin yüzde 31.7, kolorektal kanserlerin yüzde 8.2, uterus kanserinin yüzde 5.7, bronş – akciğer kanserlerinin yüzde 4.6, serviks kanserlerinin yüzde 4.5, over kanserin yüzde 4 oranında tespit edildiği belirtildi. Erkeklerde akciğer-bronş kanserleri oranının yüzde 40.3, kolorektal kenserlerin yüzde 6.7, mide kanserinin yüzde 5.9, larinks kanserinin yüzde 4.9, mesane kanserinin yüzde 4.8, prostat bezi kanserinin yüzde 4 oranında olduğu kaydedildi.
Raporda, "Sonuç olarak elde edilen veriler karşılaştırıldığında, Karadeniz bölgesinde kanser, diğer bölgelerimizden farklı bir artış ve dağılım göstermemektedir." denildi.
Çalışmada, Hane Halkı Kanser Riski, Hastalık Yükü ve Kanser Farkındalığı Araştırma sonuçlarına da yer verildi. Radyasyona maruz kalmış bölgeler ve kontrol bölgelerinde kaba kanser görülme oranı ve hızlarında anlamlı bir fark görülmediğine dikkat çekildi. Radyasyona maruz kalan bögelerdeki tiroid kanserlerinde, radyasyon nedenini işaret eden DNA mutasyon bulgularına rastlanmadığı belirtildi.
Bakanlık, Radyasyon Yükü Ölçümü Araştırma sonuçlarına da dikkat çekti. Bu çalışmada da son 2-3 yıl içinde tıbbi amaçlı olanlar dışında, kromozom hasarlarında radyasyona maruz kalınma etkisine rastlanmadığı vurgulandı. Son yıllarda kanser kayıtları konusunda ciddi gelişmeler yaşandığı belirtilen çalışmada, "Karadeniz bölgesi kanser verileri açısından diğer bölgelerimize göre bir farklılık göstermemektedir." denildi.
ÇERNOBİL’DEN SONRA 58 BİN TON ÇAY, İMHA EDİLMİŞTİ
Çalışmada ayrıca şu ifadelere yer verildi: "Türk toplumunun Çernobil kazası sebebi ile maruz kaldığı etkinin, yaşadığı bölge dolayısı ile maruz kaldığı doğal radyasyon etkisine kıyasla önemsiz olduğu, yapılan ölçümlerle de ortaya konmuştur. Nitekim bu ölçümlerde Trakya ve Doğu Karadeniz bölgelerinde o tarihlerde yaşayan insanlarımızın aldığı radyasyon dozunun yaklaşık bir akciğer grafisinde alınan doza yakın olan 59 milirem, diğer yörelerde yaşayan insanlarımızda ölçülen radyasyon dozunun ise 50 milirem olduğu tespit edilmiştir.
Ancak, hafızalarda kalan yönüyle hoş bir seda bırakmayan, olası paniği önlemeye yönelik, amacını aşmış bir takım resmi beyanatlar o günden bugüne konunun üstünün örtülmeye çalışıldığı şeklinde yorumlana gelmiştir. Halbuki, Türk insanının büyük bir kısmının vazgeçilmez alışkanlığı olan çay konusunda yapılan bir denetim programı, bu arada gözden kaçmıştır. Bu denetim programı gereği, bilimsel olarak sağlığa zararlı olmadığı konusunda hem fikir olunduğu halde, sırf spekülatif yorumlara yol açmasın diye, büyük bir ekonomik kayıp da göze alınarak 58 bin ton çay imha edilmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesi’nin diğer iki önemli ürünü olan fındık ve tütün ise hiçbir sorunla karşılaşılmadan, her türlü denetimden geçirilerek, başta AB ve ABD olmak üzere, ithalatta değişik limitler uygulayan ülkelere, aktivitelerine göre tasnif edilerek ihraç edilmiştir, halen de ihraç edilmektedir."
Ukrayna’nın Kiev kenti yakınlarındaki Çernobil Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde, 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen kaza sonrasında, atmsosfere büyük oranda füzyon ürünleri salındığı, 4 gün sonra öğrenildi.
Kazadan kaynaklanan radyoaktif salınım, 28 Nisan’da İskandinavya’nın güney ve orta bölgelerine yöneldi. 3 Mayıs Cumartesi günü Avrupa’nın büyük bir kısmı ile birlikte Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden Trakya’yı etkisi altına aldı. İkinci bir salınımla Çernobil’den doğuya sürüklenen hava kütlesi, 7-9 Mayıs tarihlerinde Kırım Yarımadası’nın kuzeyinden ve Karadeniz üzerinden geçerek Türkiye’nin kuzey-doğu kıyılarına ulaştı. Trakya ve Doğu Karadeniz bölgelerinin o tarihlerde yağış alan yerlerinde, radyoaktif etkilenim ağırlıklı olarak hissedildi. Mevcut atmosferik koşullar ve hakim rüzgar yönleri nedeniyle, bu etkilenim homojen bir dağılım göstermedi.kaynak