Aenean ornare velit lacus, ac varius enim lorem ullamcorper dolore aliquam.
Korku tünelinde yaşamaya son!
Kâbuslardan bıktık. Onu yeme, bunu içme, o kremi kullanma, bunu giyme, güneşe çıkma, strese girme: KANSER OLURSUN! "Yeter" demek geliyor içimizden. Kanser korkulacak bir hastalık ama olmadan korkmak boş ve zararlı! Prof. Dr. Mert Başaran "Bilinçli ve sakin olun" diyor
1967 yılında İstanbul da doğan Mert Başaran; 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi nden, 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi nde İç Hastalıkları bölümünden mezun oldu. 2003 2009 yılları arasında Doç. Dr. olarak İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü nde görev aldı. Bir yıldır Neolife Tıp Merkezi nde Medikal Onkolog olarak görev yapıyor.
Garip bir şey ama bu röportajı iki hafta önce yapmama rağmen yazmak için son dakikaya kadar bekledim. Kötü bir rüya görüp unutmak ister gibi… Bilmiyorum ruhumun derinliklerinde nasıl bir duygu ile öteledim hep bu röportajı ama bir cumartesi gecesi oturup pazartesi yayınlanacak yazıyı yetiştirmek üzere bilgisayarın başına geçtim. Yazarken Prof. Dr. Mert Başaran’ın anlattıklarını ikinci kez gözden geçirme fırsatını da buldum. Kendi içinde çok mantıklı açıklamalar yaparak bana sevinç ile korku arasında çok garip duygular yaşattı…
Kanser nedir?
Bir kere kanser bizim kendi hücremizdir. Yabancı bir hücre değildir ve vücudumuza dışarıdan girmez. Anarşist veya terörist bir hücre ama o bizim. Vücut bunu kendi ürettiği için yabancı bir cisim olarak tanımlamıyor ve bu nedenle onla savaşı da kolay olmuyor. Doğal süreç içinde vücudun ortak yaşamına giriyor. Öyle doğal kabul ediliyor ki o gelişsin diye ona damar yapıyor, beslensin diye ona şeker taşıyor, protein taşıyor. Her türlü imkanı sağladığı için de kanser hücresi yayılıp büyüyüp gidiyor. İşte bu nedenden dolayı ancak çok büyüyüp yer aldığı organın fonksiyonlarını bozmadıkça sinyal vermiyor ve farkına varılmıyor. Bazen öyle oluyor ki akciğerin, karaciğerin yaşam alanı tamamen daraltır ve vücudun fonksiyonları bozulur. Teorik olarak da cilt kanseri de, akciğer kanseri de, pankreas kanseri de aynı teorem içinde büyür, gelişir ve vücudu tehdit eder.
Peki bizim hücremiz nasıl deforme oluyor da kansere dönüşüyor ya da neden bazı kişilerde ortaya çıkıyor?
İki tane hücre düşünün; biri anneden diğeri babadan geliyor, birleşiyorlar ve doğacak kendi başına yaşayacak bir bebeği oluşturuyorlar. Bu genetik bilginin tamamı sizin hücrelerinizin içinde hep var. Ama hücreler bunların hepsini kullanamıyor. Bunlar uyku düzeyinde bekliyor. Ancak bir gün geliyor, bir yerden bir şekilde bu hücre faaliyete geçiyor. Beyine ‘büyüyüp gelişmem için damara, oksijene, şekere, proteine ihtiyacım var’ şeklinde bir sinyal gönderiyor. Böylece bir santimetrelik bu hücreye bir damar yapışıyor ve onu beslemeye başlıyor. Bu sefer büyüme kapasitesi artıyor. Bir süre sonra bu hücre öyle gelişiyor ki kendisine ait diğer hücreleri vücudun her yerine göndermeye başlıyor. Sağda solda bütün damar dolaşımlarında geziyor ve kendisi için yayılabileceği yeni yerler aramaya başlıyor. Bu aslında zor bir şey ama bunu başarıyor. Bu evrimdeki en son ve vücudunuzun en değerli hücresi yani bir insana can veren hücre. İşte kanserle savaşırken vücudunuzun en değerli olan bu hücresi ile savaşmaya başlıyorsunuz.
Bu hücreyi önceden teşhis etmek, bloke etmek gibi bir şansımız yok mu?
Bütün sistem zaten bunun üzerine kuruluyor ama öncelikle, neden bu hücrenin bir kanser hücresine dönüştüğünü bulmak gerekiyor. Ne yazık ki tek bir faktörden olmuyor. Mesela bazen gıdalar etkili deniyor ya… Tabii ki etkisi olabilir ama hangi gıdanın hangi kansere neden olduğu, hangi süreçte neden olduğu bilinmiyor.
İşte tam bu aşamada da insanların kabusu başlıyor. Aman bulaşıkları makinede yıkamayın kanser olursunuz, aman mevsim dışı domates yemeyin kanser olursunuz, aman pet şişede su içmeyin kanser olursunuz… Bu ve bunun gibi daha birçok kâbusumuz var. Hatta hepimizde fobi gelişti diyebilirim. Ne yapacağız biz, bir adada inzivaya çekilip ilk insana mı dönüşeceğiz?
Bunlar şöyle bilgilerden kaynaklanıyor. Bir araştırma yapılıyor, hayvansal gıdalar kansere neden olabiliyor deniyor. Bu genelleme 100 kişide bir kişi yapılıyor ama bunu siz tüm halka mal ederseniz o zaman iş bir korku filmine dönüşüyor. Bunu yemeyin, bunu içmeyin gibi korkular başlıyor. Artık insanlar daha bilinçli, zaten direkt sağlığını tehdit eden şeylerden uzak duruyor. Olumlu bakmak ve ana etkenlerden korunmak öncelikli olmalı. Çok malzemede kanser yapan maddeler var. Mangalda çok pişmiş ette, plastik saklama kaplarında, oyuncaklarda… Ama bunların hepsini genellemek mesela ‘mangal kanser yapıyor, plastik oyuncak kesin öldürür’ demek mümkün değil.
İnsanların yarısı kanseri
Kanser olmamak için ne yapacağız?
Şişmanlığı azaltmak kanseri önlüyor. Sigara içmemek kanseri önlüyor. Her sigara içen tabii ki kanser olmuyor ama sigaranın kanserojen etkisi olduğu kesin. Çevresel kirliliği azaltmak kanseri önlüyor. Gıdayı tarladan başlayarak denetlemek gerekiyor. Bu nedenle sizin bireysel olarak bundan kaçınmanız yeterli değil. Kişişel olarak bilinçli olmamız gerekiyor. Dengeli beslenmek çok önemli, spor yapmak önemli. Ayrıca her ne yaparsanız yapın yine de kanser gelişebiliyor. Bunun için de yapılması gereken kontroller var. Çünkü erken teşhis kanser vakalarında önemli ölçüde iyileşme sağlayabiliyor. Mesela kadınlarda cinsel hayat başladıktan 3 veya 4 yıl sonra rahim ağzı kanseri taraması yapılması gerekiyor. Rahim ağzı kanseri aşıları çıktı, bunları yaptırmaları gerekiyor. Ayrıca erkeklerde prostat kanseri sık görülüyor. Bu nedenle erkeklerin 50’den sonra mutlaka bir tahlil yaptırması gerekiyor. Yine erkek veya kadınların 50’sinden sonra bir kez kolonoskopi yaptırıp bağırsaklarına baktırmasında fayda var. Ayıca kadınların 35 yaşından sonra mutlaka meme kanserine karşı kontrollerini yaptırması ve kendi elle muayeneyi öğrenerek bunu düzenli aralıklarla yapması gerekiyor. 45’inden sonra da her yıl bu kontrolleri yaptırması gerekiyor.
Tıp bu kadar ilerledi, kanser hâlâ korkulacak bir hastalık mı?
Eğer erken tanı yapılamazsa evet, korkulacak bir hastalık. Çok ilaç, çok tedavi seçeneği olmasına rağmen kanserin hâlâ kesin bir tedavisi yok. Tüm araştırmalara, tüm ilerlemelere rağmen şifa bulamadığımız önemli bir grup var. Bu nedenle evet, korkulması gereken bir hastalık!
Birine ‘siz kansersiniz!’ dendiğinde ‘sonun belli’ ile aynı anlamı mı taşıyor yani?
Hayır öyle değil. Bu günkü istatistiklere kaba taslak bakılacak olursa insanların yarısına yakını hayatının bir döneminde kanseri yaşayacak gibi gözüküyor.
Nasıl yani ‘Her fani bir gün ölümü tadacak’ gibi, ‘Herkes bir gün kanser olacak’ anlamına mı geliyor bu?
Etrafımızdaki her 2 veya 3 kişiden biri kanser olacak gibi gözüküyor. Bu hastaların yarısını da kanserden kaybedeceğiz gibi gözüküyor.
Şu andaki kanser görülme oranları ne peki?
Henüz rakamlarımız Amerika veya Avrupa kadar kötü değil. Ama Amerikan toplumuna bakacak olursanız Amerika’da 3 kişiden biri kansere yakalanıyor. Yüzde 27’sinin ölüm sebebi de kanser oluyor.
Peki Türkiye’de?
Türkiye’de ölümlerin ilk sırasını kalp hastalıkları oluşturuyor. Hatta enfeksiyon hastalıklarından ölümler bile kanserden ölümden daha önce geliyor diyebiliriz.
Niye, bizim genlerimiz mi sağlam?
Hayır genlerimizle ilgili değil. Bizim nüfusumuzun genç olmasıyla ilgili bir durum bu. Amerika’nın yaş ortalaması 40, Türkiye’de ise ortalama yaş 28, 29. Kanserlerin üçte ikisi 50 yaşından sonra görülüyor. Nüfusumuz genç olduğu için kansere yakalanma oranlarımız da düşük.
İnsanlar ‘Benim ailemde kanser yok’ deyip genlerine güvenebilir mi?
Bazı ailelerde kanser görülüyorsa onlarda kanser çıkma riski belli bir oranda var tabii ama ailesinde hiç kanser görülmeyen biri bile kanser riski taşır. Kanserin genetik etkisi yadsınamaz ama çevresel faktörler de buna eşlik eder. Birebir geçişi olan bazı hastalıklar vardır. Mesela diyabet yüzde 50 oranda anneden veya babadan geçer. Bu ortaya çıkar veya çıkmaz. Kanserde de genetik olarak aileden geçebilir, kişi taşıyıcı olur ama onda çıkmayabilir. Bugün tüm kanserlerin yüzde 10’unun genetik geçişli olduğunu düşünüyoruz.
Yarın: Kanserde genetik tanı, kanserin iyisi ve kötüsü….
Spekülatif Haberlere İnanmayın!
MEDYATİK: Mahalli versiyonlarına göre son zamanlarda basında, televizyonlarda, açık oturumlarda çok sık boy gösteren medyatik kişiler daha zararlıdır.
“KÜR, ALTERNATİF, TAMAMLAYICI, ŞİFA” İFADELERİNE DİKKAT!: Modern tıbbın öykü, fizik muayene, tetkik sonuçları ve tanılarını tamamen kabul eder (alternatif tanı koymaya çalışmaz) ama tedaviye gelince işler değişir!
TEK ÇÖZÜM: Kesin ve umut verici konuşurlar. Hep başarılarından bahsederler. Yüzde, rakam vermezler. 200’den fazla kanser çeşidi ve buna yönelik bir o kadar farklı tıbbi tedavi ihtiyacı varken şarlatanlar tek bir “şey” önerir.
MİSTİK: Duyu ötesi (metafizik), mistik, dini bir söylem kullanmaktan çekinmez. Kendisine vahiy gelmiş gibi davranır.
CAHİL CESARETİ: Bilgi düzeyi genelde çok düşüktür. Bu nedenle cesurca konuşurlar.
BEN YAPTIM OLDU: Tedavi sonuçlarını açıklarken bilimsel yöntemleri değil “deneme-yanılma” ifadelerini kullanırlar.kaynak