Kök hücre mucizesi

  stem-cells Gelecekte sağlığımıza kök hücre mi yön verecek?

    Kök hücre bizlere sunulduğu gibi mucizevi bir oluşum mu? Günümüzde neredeyse herkesin sanki sıfırdan doku ve organ yaratabileceğini düşündüğü kök hücre bu kadar becerikli mi? Zamanı geri sarıp dokuları yenileyebilir, organları onarabilir mi? Bu minicik oluşum gerçekten bazı durumlarda hayat kurtarabilir mi? </LI>

Avrupa Kozmetik Cerrahi Akademisi Eski Başkanı Dr. Ziya Şaylan gün geçtikçe hayatımızın hem sağlık hem de güzellik alanlarında daha fazla yer edinen "kök hücre" hakkında görüştük. Uzun yıllar yurtdışında özellikle de Almanya’da yaşayan, şimdi çalışmalarını Türkiye’de devam ettirmekte olan Dr. Şaylan kök hücrenin sağlığımıza neler katabileceğini şöyle anlattı:

"İnsan vücudunun sırrı kök hücrelerde saklıdır. Vücudumuzda farklılaşmamış bir hücre olarak bulunan kök hücreler herhangi bir organa yerleştirildiklerinde farklılaşıp o dokunun özelliklerini kazanarak şimdiye kadar bilinen 200 den fazla dokunun yerine geçebilmekte ve bu sayede hastalıkları iyileştirip, dokuları gençleştirmektedirler. 

1990’larda başlayan kök hücre çalışmaları ilk sonuçlarını vermiş ve doktorlar artık hastalardan elde edilen kök hücrelerle onların vücutlarını tamir etmeye başlamışlardır. Vücudumuzda bulunan bu onarıcı hücreler özel yöntemlerle kazanılıp hasta veya gençleştirilmesi gereken dokuya verildiklerinde aktive olmakta ve bozulmuş veya yaşlanmış olan dokuyu tekrar sağlam hale getirmektedirler.

Şimdiye kadar kök hücre kaynağı olarak kullanılan yeni doğan bebeklerin kordon kanı, kemik iliği ve yirmi yaş dişinden sonra bilim adamları insan yağ dokusunda da kök hücre araştırdılar ve yağ dokusunda diğer kaynaklardan çok daha fazla kök hücre bulunduğunu keşfettiler.

Kök hücreler olgunlaşmamış, genetik olarak daha proglanmamış ve o kimsenin genetik şifresini taşıyan hücrelerdir. Vücuda konan kök hücrelerin bir kısmı kondukları dokunun özelliğini alırken diğer bir kısmının da kendi beslenmeleri için gerekli kan damarlarını oluşturmakta ve bu sayede kalıcı olmaktadırlar. Hastanın vücuduna konan kök hücreler onun kendi vücudundan alınmıştır ve herhangi bir alerjik veya bağışıklık sorunu çıkarmazlar. Gelecekte kök hücreler sayesinde organ nakillerine ve bazı cerrahi müdahelelere gereksinim azalacaktır.   

Günümüzde kök hücre tedavisi kullanılan veya araştırma safhasındaki hastalıkların başlıcaları; iyileşmeyen yaralar, burun içi mukoza atrofileri, işitme ve koku kaybı, göz dibi ve göz bebeği harabiyetleri, bel fıtıkları, parkinson ve fibromyaljiler ile omurilik kesileridir.

Ayrıca şeker hastalığı (Tip II) bu sayede kısmen düzelmekte ve hastaların insulin ihtiyacı ortadan kalkmaktadır. Kök hücreler sayesinde bacaklarda yeni kan damarları oluşmaktadır ve bacak kesilmesi tehditi de azalmaktadır. Kısırlık tedavisinde artık kök hücreler sayesinde sperm ve yumurtalar elde edilmektedir. Bu sayede yakın bir gelecekte kısırlık oldukça azalacaktır. Yumurtalık ve meme kanserlerinde ışınlamadan zarar gören dokuların onarılmasıda kök hücreler sayesinde mümkün olacaktır.

Kanser hastalarında kök hücreler kanser dokusunu da taklit edip çoğaldıkları için halen kanser şüphesi olanlarda ve kanser hastalarında kullanılmıyor. Kanser nedeni ile göğüsleri çıkartılan hastaların ameliyattan sonra en az 5 sene kadar bekleyip daha sonra kök hücre  ve yağ dokusu ile göğüslerini büyütmeleri önerilmektedir.

Kök hücre uygulamalarındaki öfori o kadar fazladır ki birçok hasta daha hayvan deneyleri tamamlanmadan kendilerine bu yöntemi uygulatmaktadırlar. Bunda hastaların kendi kök hücrelerinin onlara zarar vermeyeceği inancı büyük rol oynamakta ve doktorlar uygulamayı gerekli klinik araştırmaların olmamasına rağmen hastanın rızası ile yapmaktadırlar. Hastaların bu bakımdan dikkatli olmaları gerekir. Bush yönetimi sırasında yasaklanmış olan kök hücre araştırmalarında Avrupalı doktorlar daha çok tecrübe kazanmış ancak, Obama iktidara geldiğinin ikinci gününde Amerika’da kök hücre araştırmalarını tekrar serbest bırakmıştır.

Gelecekte ameliyatlar yeni teknolojiler sayesinde giderek azalırken, ameliyatsız yöntemlerde çok büyük  bir artış gözlenecektir. 2100 yılında cerrahi uygulamaların diğer tüm tıbbi uygulamaların ancak yüzde üçü kadar olacağı tahmin edilmektedir."kaynak