Aenean ornare velit lacus, ac varius enim lorem ullamcorper dolore aliquam.
Çağın Fobisi: Kanser
Kanser vakaları hakikaten leblebi çekirdek gibi artıyor mu yoksa medyayla bu denli içli dışlı olmamız sebebiyle, biz mi gelişmeleri saniyesine kadar öğreniyoruz bilmiyorum… Fakat ‘kanserofobi’ (kansere yakalanma korkusu) diye bir fobi olduğu gerçeğini de unutmayalım. Özellikle de ‘hastalık hastası’ bazı bünyelerde hayatı kendine zehir etmeye yeten bir fobi… ,
* Kanser olacağınıza dair şiddetli bir korkunuz mu var?
* Korkularınızın normal sınırların dışına taştığının farkında olup hala endişelenmekten vazgeçemiyor musunuz?
* En ufak bir sivilce/şişlik veya yüksek ateşte hemen en kötü sonuçları mı düşünüyorsunuz?
* Kanserden söz edilmesi bile sizi sinirli yapıyor ve aklınızı karıştırıyor mu?
* Kanseri çağırıştıran her şeyde olası kriterler arıyor musunuz?
* Kanser fobiniz sizi yapmak istediğiniz diğer güzel şeylerden alıkoyuyor mu?
Yukarıdaki sorulara cevabınız ‘EVET’ ise, muhtemelen kanserofobik bir kişiliğe sahipsiniz.
Kanserden Korkmak Onu Çağırmıyor!
Hani bir anlayış vardır, ‘Neyi düşünürsem o olur’ diye… Ben bunun doğru olmadığını çok yakın zamanda bir psikologdan öğrendim. Aslında düşünüp korktuğumuz ve aklımızdan geçen şeylerin yüzde 99′u gerçekleşmezmiş. Bu nedenle kanserden korkan ‘kanserofobik’ kişilerin ekstra bir stres sebebi yaratmamalarını tavsiye ediyorum.
Evet kanserden korkmak onu ‘çağırmıyor’ ancak günlük yaşam kalitesinde ciddi bir düşüşe neden olabiliyor. En ufak bir belirtide (sivilce, şişlik, ateş, ağrı, halsizlik v.s) akla en olmadık kötü senaryolar gelebiliyor. Hastalık hastalığını yaşayanlar bunu belki bilirler. Ben diyorum ki modern tıpta nasıl artık branşlaşmalar çoğaldı (Eskiden bir ‘Dahiliye’ hekimine giderdik, şimdi aşağı yukarı her organın ayrı bir doktoru var), hastalık hastalığı da kendi arasında ‘uzmanlık alanı’ yaratıyor. Kimi kanserden korkarken kimi belki sarılık olma korkusunu bünyesinde barındırıyor.
‘Her şey’ Kanser Yapmıyor!
Peki ‘kanser’ kavramı neden günlük hayatımızın bu denli içine girmiş durumda? Elimizin altında tablet bilgisayarlar, akıllı telefonlar; yani 7/24 internetle iç içeyiz. Kanser veya başka konular hakkında medyada yazılıp çizilen her şeyi anında görüp daha da kafalarımız karıştırılıyor. Hani neredeyse artık nefes alsak ‘kanser yapıyor’ söylemlerinin çıktığı bir çağda yaşıyoruz. Onu yapma bunu yapma, onu yeme bunu yeme… Hadi bunları geçtim, o çok izlediğimiz dizi filmlere bile çeşitli kanser öyküleri yazılıyor. Falanca karakter kanser olup ölüyor veya tedavisinin zorlukları gözler önüne seriliyor… Bu hastalıklı diziler ise doğal olarak kimsenin içini açıp ruh halini olumlu etkilemez…
Bizler bu saçmalıklarla kafamızı yorup dururken; uzmanlar, kanserin tek bir etkene bağlı olmadığının altını çizerek , “Kanser genellikle tek bir faktöre bağlı değildir. Birçok etkenin birlikte bulunması sonucu ve çok uzun zaman sonra ortaya çıkan bir olaydır. Kanser, her şeye rağmen nadir bir olaydır ve risk faktörlerinin olması mutlaka kanser olunacağını göstermez. Risk faktörlerini taşıyan birçok kişide hiçbir zaman kanser gelişmeyebilir” diyorlar.
En Büyük Risk: Sigara
Sigaranın başta akciğer olmak üzere bir sürü organın kanserine neden olduğunu vurgulayan uzmanlar, sigaradan uzak durulduğu takdirde kansere yakalanma riskinin kendiliğinden yüzde 30′lara varan bir boyutta azalacağını söylüyorlar. Toplumda kanserlerin yüzde 30′u tütün kullanımıyla ilişkili. Güneş ışınları içindeki ultraviyole ışınlar, deri kanserlerinin baş etkeni. Nükleer kazalar, tıbbi tetkikler nedeniyle alınan yüksek radyasyon lösemi, tiroid ve meme kanseri nedenleri arasında. Asbest ve benzeri lifler, benzen türevleri, alkilleyici ajanlar kanserlere neden olabiliyor. Bazı hormonların kanser riskini artırdığı gözlenmiş. Menopoz sonrası kullanılan hormonların bazı kanserlerin ortaya çıkmasını kolaylaştırdığı yönünde deliller var. Aşırı alkol kullanımı, özellikle sigara ile birlikte kanser gelişme riskini arttırıyor.
Ancak korkunun ecele de faydası yok… Yukarıda saydığımız tüm etkenlerden uzak bir kişi kansere yakalanabilirken, bütün risk faktörleriyle iç içe yaşayan biri sapsağlıklı bir ömür de sürebiliyor…
Stres ve Üzüntünün Kanser Yaptığı Kanıtlanmadı
‘Sıkıntıdan kanser oldum’ sözünü çok duyarsınız çevrenizde… Stres ve üzüntünün kanseri tetiklediği konusunda henüz bilimsel bir kanıt mevcut değil. Kanserle ilgisi kanıtlanamamış faktörler arasında “Cep telefonları, baz istasyonları, manyetik alanlar, yüksek gerilim hatları, saç boyaları, deodorantlar, yapay tatlandırıcılar, florlanmış su, plastikler ve yüksek ateşte pişmiş et de yer alıyor.
Yani zaten en başta da belirttiğimiz gibi, kanser birçok etkenin bir araya gelmesiyle uzun yıllarla ortaya çıkan bir hastalık. Sadece sigara içimi veya cep telefonunun yaygın kullanımıyla değil örneğin.Kaynak