Aenean ornare velit lacus, ac varius enim lorem ullamcorper dolore aliquam.
Ameliyata alternatif ışın tedavisi
Cerrahi gibi keskin sınırlarla ışınlama yapan radyocerrahi, yüksek hassasiyetle belirlediği hedefteki kanseri yüksek doz ışınla vuruyor. Sadece kanser hücresine odaklandığı için çevredeki sağlıklı dokulara zarar vermeyen yöntem, ameliyata uygun olmayan hastalara alternatif sunuyor.
İSTANBUL – Radyoterapi, kanser tedavisinin önemli ayaklarından biri. Radyasyon kanserli hücre üzerinde doğrudan ve dolaylı etkiler yapıyor. Bu etki öncelikle hücrenin yapıtaşı olan DNA ve çok daha karmaşık yapıdaki hücre mekanizmaları üzerinde oluyor.
Son yıllarda kaydedilen teknolojik gelişmeler, hem radyoterapide başarı oranlarının artmasını hem de yan etkilerin azalmasını sağladı. Neolife Tıp Merkezi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu, radyoterapideki gelişmelerin yüz güldürücü olduğunu söyledi. Özellikle hedefe yönelik redyoterapiye vurgu yapan Prof. Abacıoğlu, bunlardan birinin de radyocerrahi olduğunu belirtti.
AMELİYAT EDİLEMEYEN HASTALARDA HAYAT KURTARIYOR
“Radyocerrahi, çok yüksek hassasiyette hedefin belirlendiği, bu hedef üzerinde doğrudan hasar verici yüksek dozların uygulanabildiği bir radyoterapi tekniğidir” diyen Abacıoğlu yöntemin, ameliyat edilemeyen hastalarda veya ameliyatla ulaşılamayacak bölgede yer alan tümörlerde önemli avantaj sağladığını söyledi.
KANSER HÜCRESİNİN İÇİNDEKİ DAMARSAL YAPIYA ETKİ EDİYOR
Prof. Abacıoğlu, radyocerrahinin sağladığı diğer avantajları ve işleyiş mekanizmasını şöyle özetledi: “Yöntem, cerrahi gibi keskin sınırlarla ışınlamaya olanak verdiği ve az sayıda (bir veya birkaç) seansta uygulanabildiği için radyocerrahi olarak adlandırılır. Radyoterapiye göre nispeten daha küçük hacimli hedeflere uygulanır. Tek seansta en büyük hedef çapı 3-3,5 cm iken, seanslara bölündüğünde daha büyük çaptaki hedeflere de uygulanabilir. Klasik radyoterapi mekanizmalarından farklı olarak radyobiyolojik mekanizmalar ile etki eder. Hedefin içinde yer alan damarsal yapıların iç tabakaları üzerinde etkisi daha belirgindir. Ameliyat edilemeyen veya ameliyatla ulaşılamayacak bölgede yer alan tümörlerde, hasta için invaziv olmayan bir tedavi yöntemidir. Anestezi gerektirmez. Radyoterapiye göre çok daha kısa süren bir tedavidir. Radyocerrahi cihazlarındaki gelişmeler sayesinde, seans başı tedavi süreleri de birkaç dakika ile sınırlı olabilir.”
Radyocerrahinin 1960’lı yıllarda, kafa içinde yer alan tümörler ve bazı fonksiyonel hastalıklarda uygulandığını belirten Abacıoğlu, görüntüleme ve bilgisayar teknolojisindeki ilerlemeler sayesinde yöntemin hem kafa içi hem de kafa dışındaki tümörlerde de kullanılmaya başlandığını söyledi.
CERRAHİYE ORANLA DAHA AZ YAN ETKİ GÖRÜLÜYOR
Radyocerrahi beyin ve omurga yerleşimli tümörlerden sonra en çok erken evre akciğer, karaciğer tümörlerinde, akciğer ve karaciğerdeki sınırlı metastazlarda kullanılıyor. Prof. Abacıoğlu, yöntemin en sık kullanıldığı beyin metastazlarında kontrol oranlarının yüzde 95’lere vardığını, küçük ve orta boyuttaki işitme-denge siniri tümörlerinde yine yüzde 95’in üzerinde kontrol sağlanabildiğini belirtti.
Yöntemde, cerrahiye oranla çok daha az yan etki görüldüğüne dikkat çeken Abacıoğlu, “Son yıllarda erken evre akciğer kanseri tanısı konulan, çeşitli nedenlerle ameliyat edilemeyen olgularda elde edilen yüksek başarı oranları sayesinde, birçok merkezde ameliyat edilebilecek hastalarda bile cerrahi ile radyocerrahiyi karşılaştıran klinik çalışmalar yürüyor” ifadesini kullandı.
RADLOCERRAHİ HANGİ HASTALARA UYGULANIYOR?
Radyocerrahide hasta seçiminde; hastanın yaşı, patolojik tanısı, hastalığının evresi, tedavi edilecek hacim gibi çok sayıda kriter değerlendiriliyor. Klasik radyoterapiye göre çok daha sınırlı alanlar ışınlandığından yan etkilerin daha az olması beklenmekle beraber Prof. Abacıoğlu, “Nispeten yüksek dozlar verildiğinden, deneyimli ekiplerle ve maksimum hassasiyette uygulanması, olası riskleri minimuma indirir” dedi.
Türkiye, kasım ayı sonlarında gerçekleştirilen, Avrupa’da kanserle ilgili çok merkezli akademik araştırmaların yürütülmesini organize eden EORTC (European Organisation for Research and Treatment of Cancer) Radyasyon Onkolojisi Grubu’nun 2011 sonbahar toplantısına da ev sahipliği yaptı. Toplantıda dünyada ve Türkiye’de radyoterapinin geldiği noktanın analiz edildiğini ve gelişmelerin paylaşıldığını belirten Prof. Abacıoğlu, son on yıl içerisinde radyoterapide önemli gelişmelerin yaşandığını belirtti.
RADYOTERAPİ YAŞAM KALİTESİNİ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ETKİLİYOR
Radyoterapideki gelişmeler hakkında Prof. Abacıoğlu, “Kanserli dokunun yer aldığı hedefi tam belirleme ve bu hedefe etkin dozların verilebilmesi mümkün hale geldi. Üç boyutlu görüntüleme (CT ve MR), vücutta kanserin yaygınlığının metabolik olarak belirlenmesi (PET/CT) sayesinde radyoterapinin uygulanacağı hacim kesin olarak belirlenebiliyor, yakınında yer alan normal ve kritik yapılar tespit edilebiliyor. Yoğunluk ayarlı radyoterapi tekniklerinin gelişmesi ile birlikte, normal dokular daha iyi korunabiliyor, hedefe daha yüksek dozlar verilebiliyor. Bu sayede hem yerel tümör kontrolü sağlanıyor hem de yan etkiler azaldığından hastanın yaşam kalitesi belirgin olarak artıyor” diye konuştu.
BEYİN TÜMÖRÜ TEDAVİSİNDE SAÇ DÖKÜLMÜYOR
Radyoterapide ciltte yanık, halsizlik, bulantı, saç dökülmesi gibi yan etkiler görülebiliyor. Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu, bu yan etkilerin giderilmesi konusunda gelinen noktayı ise “Yeni teknoloji radyoterapi cihazları sayesinde cilt reaksiyonları çok az oranda görülüyor. Cilde yakın tümörlerde özellikle cilt dozunun arttırıldığı durumların dışında, artık cilt reaksiyonları görülmüyor. Örneğin beyinde derin yerleşimli bir tümöre radyocerrahi yaptığınızda saç dökülmesi olmuyor. Klasik radyoterapi uygulamalarında da tedavi süresince artık banyo yapmayı serbest bırakıyoruz” sözleriyle özetledi. kaynak