Tomografide büyük tehlike

PET_CT.standard Osteoropoz, kalp rahatsızlığı, damar tıkanıklığı gibi birçok hastalığın tespitinde kullanılan tomografi, maruz kalınan radyasyon nedeniyle kansere yol açan etkenler arasında gösteriliyor

DİYARBAKIR – Uzmanlar sık tomografi çektirenlerin vücutlarında biriken radyasyonun kansere yol açtığı, bu etkilerin tomografi çektirildiği anda değil, 20-30 yıl sonra ortaya çıktığı yönünde uyarıyor.

Dicle Üniversitesi (D.Ü) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Göral, yaptığı açıklamada, kanserin vücutta bazı yerlerde, kontrolsüz ve aşırı hücre çoğalması olduğunu, çoğalan ve oluşan anormal hücrelerin, bulunduğu bölgede tehlikeli ve ölümcül sonuçlara neden olduğunu söyledi.

Hastalara çeşitli rahatsızlıkların tespiti için önerilen veya çoğu zaman da hastaların güvenilir sonuca ulaşılması amacıyla doktorlarından talep ettiği tomografi filmlerinin insan sağlığına zararlı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Göral, kansere yol açan en önemli etkenler arasında sık ve lüzumsuz çekilen tomografi filmlerinin de yer aldığını söyledi.

İNGİLTERE’DE YASAKLANDI
Prof. Dr. Göral, hastaya x ışınlarının yani radyasyonun verilmesinin kansere sebep olduğunu, sıradan bir röntgende vücudu görüntülemek için tek bir ışın gönderilirken, tomografide daha detaylı bir görüntü elde etmek için art arda birçok ışın gönderildiğini belirtti.

Eskiden tomografi çekilmesinin çok yaygın olduğuna dikkati çeken Göral, ”Eskiden bir tomografi çekme modası vardı. Hastalar tomografi çekilmesini kendileri talep ediyorlardı. Hatta bir yerde çekilen tomografi beğenilmeyip hastadan yeni bir tomografi isteniyordu. Böylece daha çok radyasyona maruz kalınıyordu. Biz çocuklara ve gençlere tomografi çekilmesini önermiyoruz. Çünkü acısı ileriki yıllarda ortaya çıkıyor. Bu konuda hastaların bilinçlenmesi de son derece önemli. Bir karın tomografisinde hastaya yaklaşık 400 akciğer filmi çekilmiş kadar radyasyon yükleniyor” dedi

Göral, İngiliz Sağlık Bakanlığı’nın, sağlıklı her 50 kişiden birinin radyasyona maruz kalarak kansere yakalandığı gerekçesiyle tomografiyi yasakladığını hatırlatarak, her tomografinin kanser riskini artırdığını söyledi.

Hücre bölünmesinin genç yaşlarda çok hızlı, çocuklarda ise çok daha hızlı olduğuna dikkati çeken Göral, hücre çok bölündüğü takdirde kanserli hücrenin de o kadar hızlı çoğalacağını, gereksiz çekilen röntgenlerin ekonomik kayba neden olmaları dışında, bu sırada kullanılan X ışınlarının da hastaları radyasyona maruz bıraktığının unutulmaması gerektiğini kaydetti.

Göral, tedavinin tomografi yerine daha az radyasyon yayan MR ya da hemen hemen hiç radyasyon bulunmayan ultrason ile sürdürülmesi gerektiği uyarısında bulundu.

GENETİK DANIŞMANLIĞI ÖNEM KAZANACAK
Göral, günümüzde yaklaşık 200 çeşit kanser hastalığının mevcut olduğunu, bunların hemen hemen yüzde 10’unda genetik geçiş veya genetik ilişkinin bulunduğunu söyledi.

Teknolojik gelişmeler ve genetik mühendisliği alanında gerçekleştirilen önemli araştırmalar sonucunda, birçok kanserde genetik faktörlerin etkin rol oynadığının tespit edildiğini kaydeden Göral, günümüzde genetik haritalarla ilgili çalışmaların sürdüğünü, yaklaşık 10 yıla kadar kanserli genlerin saptanarak, kanserin şifresinin çözülebileceğinin iddia edildiğini bildirdi.

Göral, anne karnındaki bebeğin kordon kanı alınarak, kanserli genlerin varlığının araştırılmasının söz konusu olduğunu kaydederek, şöyle dedi:

”Belkide ileride bebek doğmadan kanserli genleri saptanacak ve bu genler ayıklanarak kişi kanserden korunmuş olacaktır. Günümüzde genetikle ilişkili sindirim sistemi kanserleri içerisinde; mide, pankreas ve kalın barsak kanserleri yer alıyor. Ayrıca, meme, yumurtalık ve tiroid bezi kanseri, prolaktinoma, deri kanserleri (melanoma), bazı hematolojik kanserler de genetik geçiş göstermektedir. Kişide kansere yatkın gen olabilme ihtimaline karşın, o kişide kanser görülmemesi, veya kişide kanser olmasına rağmen anne ve babasında kanser bulunmaması, o kişinin ebeveynlerinde kanser geninin olmadığını göstermez. Kanser geni taşıyan herkeste kanser olmaması, stres, sigara, alkol, obezite, bağışıklık sisteminin zayıflaması, ani stres gibi kişisel veya hava kirliliği, bazı bakteri ve virüsler, radyasyon, aşırı güneşe maruz kalma, katkılı gıda maddeleri gibi çevresel faktörlere bağlı olup, tetikleyici faktörlerin etkisiyle genler aktifleşmekte ve kansere gidiş başlamaktadır. Yakın gelecekte kanser tanısında genetik danışmanlığı önemli rol oynayacak. Özellikle Amerika’da genetik danışmanlığının yaygın olduğunu görüyoruz. Bu ülkemizdeki kardiyoloji, onkoloji veya diyetisyenlik gibi düşünülmeli. Bizler nasıl ki hastalarımızı psikologa veya diyetisyene yönlendiriyorsak, kanser hastalarının yakınları da ailenin gen haritasının çıkarılması için genetik danışmanlığa yönlendiriliyor. Hasta yakınlarının kanları alınarak genetik analizleri yapılıyor. Şüpheli bireylere genetik tavsiyede bulunuluyor. Son derece önemli bir branş. Yakın bir gelecekte bizler de bu bölüme hasta yakınlarımızı yönlendireceğiz. Ülkemizde de yaygınlaşacağına inanıyorum.”

AİLESİNDE KANSER VAKASI BULUNANLAR RİSK ALTINDA
Prof. Dr. Göral, kanserden korunmak için alkol ve sigaradan uzak durmak, aşırı kilo almamak, bol sebze ve meyve yemek, doymuş hayvansal yağ alınımını azaltmak, mangalda kırmızı et pişirmekten kaçınmak, aşırı güneşe maruz kalmamak, katkı maddesi içeren gıdalardan uzak durmak, doğal gıdalarla beslenmek, yürüyüş ve düzenli egzersiz yapmak gerektiğini söyledi.

200’e yakın kanser türünden meme kanseri olan hastaların kızlarının da mamografi kontrollerini düzenli yaptırmalarını önerdiklerini ifade eden Göral, özellikle annenin kansere yakalandığı yaşın 5 yaş aşağısında kanser taraması yapılması gerektiğini belirtti.

Göral, mide kanserinde ”helikobakter pilori” adlı bakterinin rol oynadığına dikkati çekerek, genetik yatkınlığı bulunan bazı kişilerde bu bakterinin mide kanserine neden olabildiğini, bu nedenle mide kanseri olan hastaların yakınlarının bu bakteri açısından araştırılması gerektiğini vurguladı.

Kalın barsak kanserlerinin erken dönemde yayılmadan tespit edildiğinde ameliyatla tedavi edildiğini anlatan Göral şöyle devam etti:

”Bu hastalar sağlıklı bir şekilde yaklaşık 20-30 yıl yaşayabiliyor. Kalın barsak kanseri olan hastaların çocuklarına 40-45 yaşlarından itibaren mutlaka kolonoskopi ile tarama yapılmalı, kalın barsak kanserine neden olan polipler, endoskopi ile çıkarılmalıdır. İzah edilemeyen karın ağrısı ve şikayeti bulunanlar ve fark edilir kilo kaybedenler pankreas kanseri yönünden araştırılmalıdır. Bu amaçla, tomografi veya MR görüntüleme yöntemlerine başvurulmalıdır. Sinsice ilerleyen bu kanser türünde tanı konulduğunda yaşama süresi ortalama 9-12 aydır. Kanserde kan tahlilindeki kanser göstergeleriyle teşhise gidilemez. Çünkü her zaman, kanser göstergeleri ile kanser tanısı arasında yakın ilişki bulunmamaktadır.”kaynak