Brokoli kanser savar!

Son yıllarda en önemli sağlıklı gıda gelişmelerinden biri olan brokoli filizinin, yoğun vitamin ve minerallerin yanısıra çok güçlü anti-kanserojen madde olan “Sulphoraphane” içermesiyle en güçlü kanser savaşçısı bitkilerden biri olduğu belirtildi.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Canfeza Sezgin, “Sulphoraphane”ın sadece kanser hücrelerini değil, kanser kök hücrelerini de yok ettiğini açıkladı. Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Erdem Yeşilada ise  “ Brokoli etkisini vücutta faz II detoksifikasyon enzimlerini (glutatyon-S-transferaz) uyararak gösterirler.”diyerek “Brokolivücutta meydana gelen zararlı maddelerin (metabolitler) etkisiz hale dönüştürülerek böbreklerden atılmasını sağlayan vücudun savunmacı, temizlikçi elemanlarını desteklerler. Tamamen bir destek kuvveti. Bu etkileri bilimsel olarak ortaya konulmuş, gerek klinik çalışmalar ve gerekse saha çalışmaları ile doğrulanmıştır.”dedi.

Prof. Dr. Paul Talalay’ın uzun yıllardır brokoli üzerinde sürdürdüğü çalışmalar büyük değer taşıyor. Brokoli ve antioksidanların kansere karşı yürütülen savaştaki yararları konusunda bilim insanlarının açıklamaları şöyle:

 

Prof. Dr. Paul Talalay

John Jacob Abel Ödüllü Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji ve Moleküler Bilimler Bölümü

 

Brokolinin lifleri, A vitamini, C vitamini, folik asit ve kalsiyum gibi beslenme açısından değeri olan birçok fayda sağlar. Bunun yanı sıra brokoli glukosinolatlar denilen fitokimyasalları (bitkilerde doğal olarak var olan bir kimyasal bileşik) içermektedir. Aynı zamanda SGS™ olarak bilinen bir glukosinolat –glukorafanin- vücudu kansere ve diğer hastalıklara karşı koruyan bir grup enzimin faaliyetini arttıran sulforafanı üretmektedir.

 

Bu bileşiklerin bitkiler tarafından esasen yırtıcı hayvanlara karşı savunma olarak üretildiğine inanılmaktadır.(Fahey 1997). Isı açısından istikrarlı ve suda eriyebilen glukosinolatlar, glukorafanini sulforafana dönüştüren fakat fiziksel olarak glukosinolatlardan ayrı olduğu için normalde aktif olmayan mirosinazı enzimiyle birlikte bitki hücrelerinde mevcuttur. Çiğneme veya yemeğin hazırlanması sonrasında, enzim serbest kalmakta ve sulforafan oluşumu başlamaktadır. Ancak her ne kadar mirosinaz ısıtma sonucunda (örneğin pişirme) etkinliğini yitirse de, insanın mide-bağırsak kanalının mikroflorası bu dönüşümü gerçekleştirmektedir (Shapiro 1998; 2001). Bu enzim dönüşümü kritik önem taşımaktadır çünkü sulforafan bu bileşiklerin biyolojik olarak aktif olan formudur. Glukorafaninin hayvanlarda ve insanlarda sulforafanın temin edilmesinde etkili bir ön taşıt olduğuna dair oldukça fazla sayıda kanıt vardır.

 

1992 yılında, bizim laboratuar ekibimiz brokoli ve lahana gibi kireçli sebzelerde mevcut olan sulforafan glukosinatın (SGS) öncüsü olduğu sulforafanı izole ettiğini belirledi. Kanıtlar sulforafanın dolaylı bir antioksidan olarak fonksiyon gösterdiğini ve uzun dönemlerde tek seferde birçok serbest radikali nötralize etmeyi başardığını göstermektedir.

 

Vücutta hücreleri oksidanların, toksinlerin ve her gün hücrelerimize saldıran diğer tehditlerin verebileceği hasara karşı korumaktan sorumlu bir enzimler ailesi –Faz 2 enzimleri- bulunduğu keşfettik. Bu Faz 2 enzimleri sistemi vücudun kendisini korumasına yardım etmek için milyonlarca yıllık bir süreçte doğa tarafından geliştirilmiştir. Ancak bu enzim sistemleri her zaman maksimum verimle çalışamamaktadır. Biz bu enzimleri harekete geçirebilen ve böylece hücreyi bu tür hasarlara karşı koruyabilen belirli bileşikler belirledik.

 

Bu bileşiklerden biri antioksidanlar olarak bilinmektedir. Antioksidanlar serbest radikallerin sebep olduğu hasardan hücrelerimizi koruyan fitokimyasalar, vitaminler ve diğer besin maddeleridir. Oksidasyona bağlı hücre hasarının kanserin ortaya çıkmasında, yaşlanmada ve birçok kronik hastalıkta rol oynadığı düşünülmektedir. Antioksidanlar oksidasyonu engelleyemeye yardımcıolabilir, bağışıklık sisteminin tepkilerini arttırabilir ve muhtemelen enfeksiyon ve kanser riskini azaltabilir.

 

Brokolide bulunan ve uzun etkili birantioksidan olan SGS, 72 saat boyunca (üç gün) etkisi kanıtlanmış koruma sağlamaktadır ve bu süre C ve E vitaminleri ve beta karoten gibi etkisi sadece birkaç saat süren direkt antioksidanların etki süresinden uzundur. Bunun yanı sıra bizim laboratuarlarımızda ve dünyadaki diğer laboratuarlarda yapılan çalışmalar Faz 2 detoksifikasyon enzimlerinin aynı zamanda anti-bakteriyel, anti-enflamatuar, anti-UV-Işığı-Hasarı etkilerine ve potansiyel faydaları oldukça arttıran diğer eylem biçimlerine sahip olduğunu göstermeye odaklanmıştır.

 

Çalışmalarımıza brokolinin hastalık önleyici bileşenleri ve en etkilisi sulforafan olan fitokimyasalları içerdiği keşfettiğimiz 1990’lı yıllarda başladık. Doğal bir bileşik olan sulforafan, koruyucu enzimleri harekete geçirerek vücudun doğal kanserle mücadele etme yeteneğini aktive etmektedir ve Bilimler Akademisi Toplantıları adlı yayında basılan bu keşif tüm dünyanın ilgilisi çekti ve taze sebze tüketiminin arttırılması ile kanser riskinin azalması arasındaki bağlantıya dair anlayışımızda bir devrim yarattı. Bundan sonra yapılan çalışmalar sulforafanın göğüs ve kolon kanserinin ve aynı zamanda farelerde diğer tümörlerin gelişimini önlediğini ve kanserin önlenmesinden ve kansere karşı korunmada önemli bir rol oynadığını ortaya çıkardı.

 

Bitkiler üzerine uzman bir kişi arayışımız sonrasında, Dr. Jed Fahey 1993’te ekibe katıldı ve brokoliyi bu derece önemli kılan sırların ne olduğunu araştırmaya başladı. Kısa bir süre içinde Dr. Fahey bitki ne kadar küçük olursa, kemo-koruyucu veya kanserle mücadele etkisinin de o kadar fazla olduğu buldu. Tohum sulforafanın öncü molekülünün (sulforafan glukosinolat veya SGS) en konsantre durumda yer aldığı kısmıdır ve bu madde bitki büyüdükçe sulanmaktadır. Genetik de bu işte bir rol oynamaktadır; bu yüzden çok yüksek seviyelerde sulforafan glukosinat içeren bitki türleri yetiştirdik.

 

Zaman içinde, brokolide bulunan bu önemli koruyucu bileşiğin genç üç günlük brokoli filizlerinde daha olgun brokoli bitkilerine nazaran 20 misli fazla olduğunu ve bunların tohumdan çıkarılabileceğini bulduk. John Hopkins Üniversitesi’nde ve tüm dünyada yer alan laboratuarlarımızda yapılan 10 yıllık araştırmalar sonrasında, elde edilen sonuçlar sulforafanın potansiyel kanser önleyici etkileri olduğunu gösterdi. Araştırma ekibimiz şu anda sulforofan ve sağlığı koruyan ve kanseri önleyebilen diğer fitokimyasallar üzerinde çalışmaya devam ediyor.

 

Johns Hopkins Üniversitesi bilim adamlarının gerçekleştirdiği çalışmaların sonunda brokolinin içinde keşfettikleri sulforaphane glucosinolate maddesinin kanserden korunmaya yardımcı olduğuna dair 700’e yakın bilimsel çalışma yayınlanmıştır.

Doç. Dr. Canfeza Sezgin

İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi

 

Brokoli filizinde bulunan sülforafan isimli doğal bileşik, kanser hücrelerinin yanı sıra kanser kök hücrelerini öldürmektedir. Ayrıca hava kirliliği, sigara içilmesi, hepatit hastalığı, kolesterolyüksekliği gibi durumlarda insanlarda ciddi yararı olduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. Bu nedenle üzerinde en çok durulan antikanser doğal ürünler arasında gelmektedir. Bilimsel alanda yapılan yüzlerce araştırmada kaliteli standardize brokoli filizinin gerek laboratuar, gerek hayvan, gerekse insan çalışmalarında ciddi bir yan etkisi olmadığı gösterilmiştir. Kanser riskini arttırdığına dair hiçbir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Brokoli ve benzeri grupta bulunan sebzelerin sağlık için yararı bilim dünyasında tartışmasız kabul görmektedir. Daha yeni yapılan ve Annals of Oncology dergisinde Aralık ayında yayımlanan yüz binlerce sağlıklı insanın değerlendirildiği meta-analizde başını brokolinin çektiği sebzelerin bol miktarda tüketilmesinin kalınbağırsak kanserini riskini belirgin şekilde azalttığı gösterilmiştir.

 

Özellikle; alkol tüketimi, sigara tüketimi, ciddi hava kirliliği, damar sertliği, şeker hastalığı, sinir sistemi hastalıkları ve kanser gibi hastalıklarda serbest oksijen radikali olarak isimlendirilen ve normal sağlıklı hücrelerin gerek hücre duvarına gerekse genetik şifresine hasar vererek hücrelerin yapısının değişmesine, fonksiyonlarının bozulmasına neden olan maddelerin vücuttaki miktarı artar. Doğal antioksidan bileşenler (brokoli filizinde, sulforafan; zerdeçalda, curcumin; zenzefildeki, gingerol gibi) bu hasarın azaltılmasında, normal hücrelerin korunmasında yararlı olmaktadır ve bu birçok bilimsel araştırmada gösterilmiştir. Günümüzde de saygın bilim adamları tarafından tamamlayıcı ‘Yeşil Tedavi’ konsepti bilimsel araştırmalar neticesinde geliştirilmiş ve uygulanmaktadır.

Prof.Dr. Erdem Yeşilada

Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı

DNA sarmalını keşfeden Nobelli ünlü bilim adamı James Watson’un yayımlanan bir yazısında ifade ettiği görüşlerine dayanarak antioksidanların zararlı olduğu konusunda yapılan yorumlar ne derece gerçekçi? Bu kadar ünlü ve saygın bir bilim adamının görüşlerini tartışmak elbette haddim olamaz. Ancak burada tartışılması gereken husus, Prof.Watson’un görüşleri değil, buna bağlı olarak yapılan yorumlar.

 

Bunca teknolojik gelişmeye rağmen insanoğlu hâla doğanın ve insan vücudunun gizemi karşısında çaresiz. Bizler içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, insanların Mars gezegenine üs kurmaya hazırlandığı çağda, hâla “Vitaminler etkisiz mi?”, “Yüksek Kolesterol yararlı mı- zararlı mı?” konularını tartışıyoruz. Komik değil mi? Kanımca burada önemli husus herkesin konuya dar bir açıdan bakması. Çünkü herkesin “yarar” ve “zarar” tanımı farklı. Çünkü insanlar “etki” veya “yararı” çizgi karakter Temel Reis’in Ispanak konservesi gibi görmek istiyor. Aslında tüm insanlar ya da bilim adamlarının  beklentileri bu; bir ıspanak konservesi yediğinde müthiş bir güce erişmek.

Esasında gazetelerde yer alan haberi hazırlıyanlar yaratıcılıklarını kullanarak manşete Watson’un yorumunu değil de herkesin gözdesi antioksidanlar ürünleri taşımışlar. Brokoli, yaban mersini, nar, sarımsak, portakal, böğürtlen, zeytinyağı, zencefil; ne kadar antioksidan varsa… Kanserlerden koruduğu bildirilen ne kadar antioksidan varsa hepsi. İnsanların kafası duman içerisinde; tam bir hayal kırıklığı.

 

Gelin şimdi işin aslına bakalım! Prof. Watson’un söyledileri zaten yeni bir şey değil. Biraz bilimle uğraşan herkes biliyor; antioksidanlar fazla miktarda kullanılırsa “prooksidan” da olabilir. Yani hücreye, amaçlananın aksine, oksidatif hasar vermeye başlayabilir. Ben bu konuyu yazılarımda sıklıkla gündeme getiririm. Fazla kullanıldığında “su bile öldürebilir”. Önemli olan dengeli, ölçülü, uygun kullanımdır

 

Gelelim brokoliye; haberlerde yazılanın tersine “Brokoli bir Antioksidan değildir”. Haberi hazırlayanlar belli ki antioksidan konusunda bilgi sahibi değil. Brokoli etkisini vücutta faz II detoksifikasyon enzimlerini (glutatyon-S-transferaz) uyararak gösterirler. Yani vücutta meydana gelen zararlı maddelerin (metabolitler) etkisiz hale dönüştürülerek böbreklerden atılmasını sağlayan vücudun savunmacı, temizlikçi elemanlarını desteklerler. Tamamen bir destek kuvveti. Bu etkileri bilimsel olarak ortaya konulmuş, gerek klinik çalışmalar ve gerekse saha çalışmaları ile doğrulanmıştır.

 

Aklıma gelen bir başka benzeri bir konuyu hatırladım. Bundan otuz yıl kadar önce bazı deneysel bulguları yorumlayarak “elmanın kansere yol açtığı” bilgisi gündeme bomba gibi düşmüştü. Tabii o zamanlar internet olmadığından fazla kişinin haberi olduğunu sanmıyorum. Ancak bu gün gelinen noktada Amerikan Kanser Enstitüsü “NCI” web sitesinde “günde bir elma kanseri önler” diye yazıyor.

Dr. Yasemin Bradley

Bradley Beslenme Danışmanlık

 

Obezite ve kanser üzerine değişik ülkelerde  sürekli çeşitli  bilimsel konferanslara katılıyorum. Bu konferanslarda araştırmaları yapan dünyaca ünlü üniversitelerden bilim adamları, profesörler şimdiye kadar hep dile getirilen yüksek antioksidan içeriği olan sebze ve meyveleri bol tüketmenin kanserden koruduğunu paylaştılar.

 

Uzun yıllardır edindiğim tecrübemle çok güçlü bir  gözlemim var: Uzun ve sağlıklı yaşayanlarla konuştuğum, nedenlerini araştırdığım TRT Haber’de yayımlanan  ‘Dr. Yasemin Bradley  ile Reçetesiz Hayat’ adlı bir programım var. Bu  program için Anadolu’yu dolaşırken uzun yaşayan insanlarda hep tanık olduğum yüksek antioksidan  içeren gıdalarla beslenmeleri. Ben  beslenme üzerine çalışan bir tıp doktoru olarak yüksek antioksidan  gücü olan besinlerle beslenmeye devam edeceğim. Kaynak